Mısır uygarlığından beri bilinen ateroskleroz hakkında 20. yüzyıl içerisinde son derece önemli gelişmeler olmuş, patogenezi ile ilgili tedavisini de yönlendirecek oldukça kapsamlı araştırmalar yapılmıştır. Ancak halihazırda, ateroskleroz ile ilgili bilmediğimiz bir çok ayrıntı bulunmaktadır ve halen gelişmiş ülkelerde ölümlerin en sık nedeni aterosklerozun neden olduğu kardiyovasküler hastalıklardır. Kardiyovasküler nedenli ölümlerin %51’i koroner arter hastalığına bağlıdır (1). Koroner bakım ünitelerinin modernleştirilmesi ve tedavi yöntemlerinde önemli ilerlemelere rağmen koroner arter hastalığı mortalite ve morbiditenin önde gelen sebebi olmaya devam etmektedir (2). Bu konuda yapılan çalışmalar göstermiştir ki, ateroskleroz çocukluk yaşlarında başlamakta ve klinik bulgularını erişkin yaşlarda göstermektedir (3). Bu nedenle aterosklerotik lezyonların gelişimini önlemek veya mevcut aterosklerotik plakların ilerlemesinin azaltılması toplum sağlığı açısından önem taşımaktadır. Bazı bireyler bu konuda daha büyük risk altındadır. Cinsiyet, yaş, düşük dansiteli lipoprotein (LDL-kolesterol), yüksek dansiteli lipoprotein (HDL-kolesterol), kan basıncı, diabetes mellitus, sol ventrikül hipertrofisi, fizik aktivite azlığı, trombojenik faktörler, obesite, lipoprotein (a) yüksekliği, düşük antioksidan düzeyleri, östrojen azlığı, alkol, enfeksiyon ve psiko-sosyal nedenler, homosistein düzeyi ateroskleroz için risk faktörleri olarak kabul edilmiş ve bu konuda yoğun çalışmalar yapılmıştır (48). İlk kez 1989da Steinberg ve ark tarafından aterosklerozisin oksidatif modifikasyon hipotezi ortaya atılmıştır (9). Günümüzde, oksidatif stresin koroner ateroskleroz patogenezinde ve onun komplikasyonlarında önemli bir role sahip olduğu kanıtlanmıştır. Yapılan deneysel çalışmalarda, ateroskleroz için önemli bir risk faktörü olan serbest oksijen radikallerinin endotel hücreleri, vasküler düz kas hücreleri ve adventisyal hücreler tarafından üretiminin arttırıldığı gösterilmiştir. Ayrıca ateroskleroz için iyi bilinen risk faktörlerinin reaktif oksijen türlerinin (ROS) üretimini de arttırdığı saptanmıştır (1013). Bunlar da aterosklerozisin başlangıcında rol alan bazı yolakların oluşmasını sağlamaktadırlar (14). Plazma homosistein düzeylerindeki artışın ateroskleroz için farkedilebilir bir risk faktörü olarak ortaya çıktığı, homosistein birikiminin koroner, serebral ve periferal
Mısır uygarlığından beri bilinen ateroskleroz hakkında 20. yüzyıl içerisinde son derece önemli gelişmeler olmuş, patogenezi ile ilgili tedavisini de yönlendirecek oldukça kapsamlı araştırmalar yapılmıştır. Ancak halihazırda, ateroskleroz ile ilgili bilmediğimiz bir çok ayrıntı bulunmaktadır ve halen gelişmiş ülkelerde ölümlerin en sık nedeni aterosklerozun neden olduğu kardiyovasküler hastalıklardır. Kardiyovasküler nedenli ölümlerin %51’i koroner arter hastalığına bağlıdır (1). Koroner bakım ünitelerinin modernleştirilmesi ve tedavi yöntemlerinde önemli ilerlemelere rağmen koroner arter hastalığı mortalite ve morbiditenin önde gelen sebebi olmaya devam etmektedir (2). Bu konuda yapılan çalışmalar göstermiştir ki, ateroskleroz çocukluk yaşlarında başlamakta ve klinik bulgularını erişkin yaşlarda göstermektedir (3). Bu nedenle aterosklerotik lezyonların gelişimini önlemek veya mevcut aterosklerotik plakların ilerlemesinin azaltılması toplum sağlığı açısından önem taşımaktadır. Bazı bireyler bu konuda daha büyük risk altındadır. Cinsiyet, yaş, düşük dansiteli lipoprotein (LDL-kolesterol), yüksek dansiteli lipoprotein (HDL-kolesterol), kan basıncı, diabetes mellitus, sol ventrikül hipertrofisi, fizik aktivite azlığı, trombojenik faktörler, obesite, lipoprotein (a) yüksekliği, düşük antioksidan düzeyleri, östrojen azlığı, alkol, enfeksiyon ve psiko-sosyal nedenler, homosistein düzeyi ateroskleroz için risk faktörleri olarak kabul edilmiş ve bu konuda yoğun çalışmalar yapılmıştır (48). İlk kez 1989da Steinberg ve ark tarafından aterosklerozisin oksidatif modifikasyon hipotezi ortaya atılmıştır (9). Günümüzde, oksidatif stresin koroner ateroskleroz patogenezinde ve onun komplikasyonlarında önemli bir role sahip olduğu kanıtlanmıştır. Yapılan deneysel çalışmalarda, ateroskleroz için önemli bir risk faktörü olan serbest oksijen radikallerinin endotel hücreleri, vasküler düz kas hücreleri ve adventisyal hücreler tarafından üretiminin arttırıldığı gösterilmiştir. Ayrıca ateroskleroz için iyi bilinen risk faktörlerinin reaktif oksijen türlerinin (ROS) üretimini de arttırdığı saptanmıştır (1013). Bunlar da aterosklerozisin başlangıcında rol alan bazı yolakların oluşmasını sağlamaktadırlar (14). Plazma homosistein düzeylerindeki artışın ateroskleroz için farkedilebilir bir risk faktörü olarak ortaya çıktığı, homosistein birikiminin koroner, serebral ve periferal
www.UlusalTezMerkezi.net internet sitesi akademik bilgiye erişimi kolaylaştırmak amacıyla kurulmuştur. YÖK ile herhangi bir bağlantısı yoktur. Tezlerin aranılan anahtar kelime ile ilgili bölümleri adil kullanım hakkı çerçevesinde, kanunlara uygun olarak yayınlanmaktadır. Herhangi bir ticari kar etme amacı olmaksızın sadece bilgiye erişimi hızlandırmak amaçlıdır. Istek, Sikayet, Oneri: [email protected]Tamam